Öldükten sonra can yeleği giydirilen işçi
Ülkemizde sektörü teşvik edici 7 adet beş yıllık kalkınma planı yapılmıştır. Altmışlı yıllarda yapılan ilk 5 yıllık kalkınma planında; ülkemiz tersanelerinin yeni gemi inşa edecek duruma getirilmesiyle talebin karşılanmasını sağlayacak teşvikler yapılmıştır.
Sektör 3 temel teşebbüse dayanır. 1- Devlet tersaneleri 2- Özel tersaneler 3- Askeri tersaneler. Şu günlerde devlet sektöründe Haliç’de küçük yapıda tersaneler vardır. Pendik ve Alaybey Deniz Kuvvetleri Komutanlığına bağlı hizmet veriyorlar. Tuzla, Yalova tersaneleri başta olmak üzere Ege ve Akdeniz’de küçük çaplı tersaneler mevcuttur. Karadeniz’de Sürmene, Ereğli,Ünye, Alaplı bölgelerinde de tersaneler mevcuttur.
4 sene evvel Yunan arkadaşım kaptan Antony aradı. Bir dostunun 90 metre boyunda tanker (koster) yaptırmak istediğini yardımcı olup olamayacağımı sordu. Bu işlerin içinde olan ve çok tecrübeli olan arkadaşımı aradım. Planı getirsinler inşaa bizden çok kolay dedi. Mutabık kaldık. Gel zaman git zaman cevap çıkmadı. Sonunda Antony’yi aradım. Sıkılarak ve üzülerek “ Arkadaş hukuki şartları incelemiş, çok çelişkilerle karşılaşmış, gemiyi Montenegro (Karadağ)’da yaptırıyor” dedi.
Tuzla’da yeni yapım bir geminin lifeboat filikasının testi yapılıyordu. Bota ağırlık olarak 4 emekçi işçiyi doldurdular, bot denize inerken devrildi…. 3 emekçi işçi öldü.
Denizin her kolunda, her sektöründe öne çıkan hukuktur. Hukukun başlıca işlevi can emniyeti ve yapılan işte verilen garantinin tam olarak yerine getirilmesidir. Yani güvencedir. Evet bir ay evvel Yalova’da tersanede yüksekten düşerek ölen 19 yaşındaki işçiye yetkililer koşarak gelip can yeleği giydirmeye çalıştılar.
Limanlarımıza gelirsek: Cumhuriyetin 100. yılında önce limanın işlevini açalım. Liman, ulaştırma zincirinde bir halka olup bölgedeki endüstriyel büyüme ve ticaretin gelişmesine yardımcı olur. Sağlıklı bir ekonomik gelişme için liman ve hinterlandı yek değerine bağlıdır.
Limanlarımız bütün denizlerimizde irili ufaklı deniz ekonomisinin içinde yer almaktadır. Nüfusun yoğun olduğu bölgelerde iş gücüne kolaylık olsun diye liman bölgeleri tespit edilir. Bunlar insan sağlığını öne çıkararak yapılan işlevlerdir. Gebze, Dil İskelesi yoğun yerleşim bölgesidir ve liman kompleksleriyle iç içedir. Doğan çocuklar anne karnında akciğer kanserine yakalanarak dünyaya geliyorlar.
Limanlar kabotaj kanunumuz kapsamında belli bölgelerde özelleştirilemez. Stratejik önemleri vardır. Mesela 74 Kıbrıs harekatında deniz harekatı Mersin Limanından yapıldı. Harp gemilerimiz Mersin limanını üst yaptı.
Bugün Mersin limanı Singapur kisvesi altında çok uluslu firmalara kiralandı. Ayrıca Antalya limanı da yabancılara kiralandı.
Devlet uhdesindeki limanlar özelleştirildi. Özelleştirmenin önemi devletin yapamadıklarını yapmak, limanda inovasyon yaratmaktır. 2006-2008 döneminde denizde çalıştım. Özelleştirilen ve kimlerin çalıştığını bilmediğim bu limanlarda usturmacalar bile yenilenmemişti. Gemi bordosu rıhtıma, betona yaslıyordu.
Kendilerini gelişmişlik uygarlığına daha doğrusu insanların geleceğine yönelik planlanmış deniz ülkelerinde yukarıda sıraladıklarım çağların gerisinde kalmıştır. Yapılan her iş kendiliğinden ne iyidir ne kötüdür. Ona iyiliği veya kötülüğü katan bizleriz.
Her işletmenin kendine özgü yönleri vardır. Gemi işletmesinin gayesi, işletme politikasının saptanarak planlanması, fizibilite ve rantabilite hesaplarının en az hata ile yapılması gereken bir alandır. Aksi halde yüzer bir kuruluş olan gemilerin bir fabrika veya başka tür iş yeri gibi denetim altında tutulması çok güçtür.
Gemi herkesin büyük mesuliyetlerinin bir araya geldiği bir işyeridir. Bu takdirde gemide; bir işe talip olarak gelenlerin tam bir görev anlayışı içinde, kaptanın talimatı ve uygulayacağı program içinde çalışmaları zorunludur. Kimsenin bu hususta ihmali hoş karşılanmaz. Kanunlar; kaptanı gemide tek otorite, tek mesul kişi olarak, denizde çalışan ve deniz ticareti ile ilgilenenlere sunulmuştur. Deniz ticaret kanunlarında diğer görevlilerin zabitlerin veya baş mühendislerin ve personelin görev standartları belirlenmiştir.
Bu sıralamadan sonra Cumhuriyetimizin 100. yılında Denizcilik Okulları öne çıkıyor. Bizim dönemimizde tek YÜKSEK DENİZCİLİK OKULU vardı.
Okulumuz yatılıydı ve bütün her şeyimiz devlet tarafından karşılanıyordu. Gv. Sınıflarımız 15 talebe (3-4 yabancı hariç) Mk. Sınıfları 25 talebe ile eğitim yapıyordu. 1980 darbesinden sonra okul ne hikmetse Tuzlaya taşındı, çeşitli isimler aldı sonunda İTÜ Denizcilik Fakültesi oldu.
Gemi adamlarının; eğitim, belgelendirme ve vardiya tutma standartlarını belirleyen S.T.C.W. konvansiyonlarına paralel olarak IMO tarafından yayınlanan model kurs eğitim olanaklarının ciddiyeti ne kadardır? Biz her olanağı birinin menfaatine göre yorumluyoruz.
STCW Konvansiyonunun, gemi adamlarının eğitiminin standart hale getirilmesindeki amaç denizlerde can ve mal güvenliğini arttırmak ve denizlerin kirlenmesini azaltmayı sağlamaktır. Daha ilerisi Ulusal Güvenlik yöntemi ISM kodu bu konularda devreye girmiştir. Limanlarda gemiler her konuda denetimden geçmektedir.
Bir takım dip notlara bakarak denizin, geminin ve kaptanın ne olduğunu dolayısıyla neyin eğitimini yapmamız gerektiğini anlamak gerek. Yoksa bir amatör denizci kağıdını Uzak Yol Kaptanı yeterliliği ile karıştıranlar denizcilerin nasıl eğitilip nasıl belgelendiğini bilmezler. Rahmetli Demir hep yakınırdı “ İTÜ Denizcilik Fakültesinde akademik formasyon engellenmek isteniyor. Özel kursların yolunu açmak için”
Cumhuriyetimizin büyük kazanımı olan ve uluslararası sularda bayrak gezdiren yolcu gemilerimiz yok oldu. Kruvaziyer turizmi bitirildi. Deniz yolunu kullanacağımız bölgelere köprüler yapıldı.
Türk bayrağı taşıyan gemilerin “ high list” den “ black list” e “ black list” ten de “ grey list” e geçme çalışmalarından başta armatörler ve tersaneler etkilendi. Herkes gemilerini yenilemek veya çok iyi bakmak zorunda. Aksi takdirde gemilerimizin hiçbir limana girip çıkma şansı yok. Kendim yaşadım, maalesef Türk bayraklı gemilere kayıtsız bir ön yargıyla yaklaşılıyor. Nedenini düşünmek gerekiyor.
Kılavuz kaptanlar sınırları bekleyen askerler gibidir
Ben kılavuz kaptanları sınırları bekleyen askerlere benzetirim. 27 sene çeşitli bölgelerde sınırları bekleyenlerden biriyim. Bu meslek her deniz ülkesinde “kamusal bir meslek “ olarak kabul edilir. Yani bütün yönleriyle devletin kontrolü altındadır. Ön işlevi can ve mal güvenliğini sağlamaktır. Zor meslektir. Gece, gündüz her hava koşulunda ip merdivenlerden (çarmıh) metrelerce tırmanıp , denizin bütün zorluklarını çekmiş gemi kaptanına yardımcı olmak ona güven ve huzur vermektir. Tabii yaptığınız işi seviyorsanız zorluklar buna değer. Ülkemiz coğrafi konumu bakımından kanal kılavuzları, liman kılavuzları olarak şekillenir. Kanal derken İstanbul Boğazı, Çanakkale Boğazı. Limanlar ise rıhtımlara yanaşan ve kalkan gemilere verilen kılavuzluk hizmetidir.1995 yılında kılavuzluk hizmetlerinde bir özelleştirme furyası başladı. Aslında karma ekonomik sistem içinde, devletin sıkı kontrolünde emekçilere verilen teşkilatlanma görevi gibi gözüküyordu.
Ben o dönemde İzmit Körfezi’nde görev yapıyordum. Yapı olarak sonuna kadar kamucu olmama rağmen kendi emeğimiz kendimizin olacak düşüncesiyle kurulan teşkilata geçtim.
Örnek verirsem: Pire Limanı’nda kılavuz kaptanlar özerk ancak devletin kontrolünde çalışıyorlar. Çipras ekonomik krizden kurtulamayınca Limanın % 72 sini 35 yıllığına Çin Cosco firmasına kiraladı. Yani liman ayrı bir teşekkül. 3 adet ayrı römorkör firması görev yapıyor, çalışırken kompakt iş bitince ayrı firmalar. Kısaca kimsenin eli kimsenin cebinde değil.
1996 yılından 2004 yılına kadar ufak tefek olumsuzluklar dışında çalıştık. 2004 yılında römorkör firması bende kılavuz firması kurup bu bölgede çalışacağım dedi. (Dünyanın hiçbir ülkesinde römorkör firmaları kılavuz firması kuramaz. Özel durumlar vardır. Bilhassa sigorta şirketleri yönünden.) Önce müsteşarlık olmaz dedi. 40 gün sonra araya hurafeler girdi buyur sen de kılavuzluk yap dediler ve full force arkasında durdular. Müthiş bir rekabet başladı. 10 liralık iş 2 liraya indi. Kılavuzluk teşkilatları mahalle bakkalı konumuna döndü. Vahşi kapitalizm emekçilerin emeğini emmeye başladı.
Kimi kesimlerde kimlerin etkin ve yetkin oldukları katlarda izlenen ayrılıkçı, çelişkiler, kötülükler yaşamın tadını bozan çirkinliklerdir. Dünyanın her yerinde bu tür durumlar insanlar için bir engel, birer çürüme, birer bitimdir. Bu olumsuzluklar arkadaş, meslektaş ve geleceği korumak isteyen ve dayanışma içinde olanlarla bertaraf edilir. Duygu, dayanışma, düşünce birlikteliği yaşamın en zengin ortaklığıdır.
Makyavelizm mi desem, böl ve yönet yani vahşi kapitalizm
Kılavuzluk teşkilatları hakkında her yerde ahkam kesen ve kılavuzluk mesleğinde dünya genelinde “bir bölgede bir kılavuzluk teşkilatı çalışır diyen ve kılavuzluk ortamında rekabet cinayettir” diyen bir denizci eskisi (aslında denizciliği hiç yok ya, ayağını suya soksa sinüzit olur) İzmit Körfezi’nde rekabeti başlatan rantiyecinin en has adamıydı. Kılavuzluk mesleğinde oportünizm mi desem Makyavelizm mi desem, böl ve yönet yani vahşi kapitalizm. Bu arada en yetkili karar verici plan ve bütçe konuşmasında bakın ne dedi “ kamu yararına olduğu müddetçe ranttan zarar gelmez” Yönetim felsefesi. Bu bir zihniyet yansıması. Makamını kullanarak insanları yanıltmak. Rant ne devlete, ne mesleğe ne de emeğe hizmet eder. Rantiyeci cebine girecek şeytanın … bakar ve mesleğin, emekçinin enerjisini emer. Bu arada rantı paylaştığı ona o imkanı sağlayanlar vardır. Bu rantiyeci ortakları kamuysa onu bilemem. Kısaca rant hizmet, insan amaçlı değil kar amaçlıdır.
Gerçek olmayan farazilerle incelemeyen bilgisi olmayan insanları uyutma taktiğidir
Bu arada satılıkları organize eden, devamlı güçlünün yanında olan, ne olduğu anlaşılınca kovulan adam neler söyledi. “ Günümüzün karma ekonomisinden serbest pazar ve tam liberal endüstri ötesi topluma geçebilme çabası içinde olan Türk ekonomisinde kılavuzluk mesleğinde rekabet olmalı. “ Anlayan beri gelsin. Bunun özeti şu: İnsanın zihninde gerçeğin yerine gerçek olmayanı koyması, ikna ederek yanlışı doğruymuş gibi sunması bir yerde bilgiden uzak insanları uyutma taktikleridir. Sistematik olarak yayılan, gerçek olmayan farazilerle incelemeyen bilgisi olmayan insanları uyutma taktiğidir. Gerçekler bilinçli olarak deforme edilir, gerçeğin yerine sahte gerçek monte edilir.
Sahtekarları dürüst kabul ederken namuslu insanlar kenara itilir, kovulur. Ama bu toplumun gerçeği şu:
İşin içinde şeytanın … varsa gel de bu faraziyelere inanma!!
Bana gelince ; Fyodor Dostoyevski insanın ancak acı çekerek olgunlaşacağını söyler, bu açıdan bakınca mesleğimin, meslektaşlarımın benim hayatımda çok önemli bir yeri var, çünkü ben bunlarla olgunlaştım. Daha doğrusu hayat beni bu ortamda tam olmasa da bayağı olgunlaştırdı.
Daha başkası; kılavuz kaptan çalıştığı bölgenin deniz suyunun densitesinden deniz sineğinin cinsine kadar bilen insandır. Bu iş tecrübe ile yürür. O bölgeye en az 10 senesini vermiştir. Bu tecrübenin katlanmasıdır. Bir bakıyorsun birileri geliyor “ bu bölgeyi biz ihale ile aldık, hadi size güle güle “ deyiveriyor. Nerede verilen emekler? Nerede kazanılan tecrübe? Gelsin kazalar…. ama hepsi kadere bağlı zaten!! Bunları da bu ülkenin bölgelerinde meslektaşlarımız yaşadı. Kapitalizmin gerçek yönlerinden biri.
Kılavuzluk mesleği yönetmeliklerle yürüyor. Sesi fazla çıkan yönetmeliği değiştiriyor. Bu güvence ve emniyet mesleği çelişkiler içinde yürüyor. Hatırlatayım; HAMURABİ KANUNLARI İÇİNDE KILAVUZLUK KANUNU VAR. Boş ver kanunu sonra rantiyeciyi üzeriz. Yönetmelikler yeter.
Deniz ülkelerinde denizciler özeldir. Bu emekçilere saygıyı önce devlet gösterir. Sendikalar denizcilerin hakkını en üst düzeyde korur. Senelerini tabiatla savaşarak harcayarak bu insanlara Amerika ve Avrupa’nın deniz ülkelerinde kilise de sahip çıkar. Amerika’da kiliselerin himayesinde “ Seaman” club’lar vardır. Seferden dönen denizcilerin buluştuğu, yorgunluk attığı, hasret giderdiği mekanlardır. Mesela, Amerika’da bu mekanlarda denizciler çay, kahve, kek, alkolsüz içkiye ücret ödemezler.
Seneler evvel Kadıköy’de Beşiktaş İskelesinin üzerindeki mekanda İTÜ Denizcilik Fakültesi Sosyal Yardım Vakfı’nın uhdesinde bir lokalimiz vardı. Bu bir yerde seaman club görevi görüyordu. Denizcilerin buluşma yeriydi. Geliri doktora bursu, mastır bursu, muhtaç denizci eşi ve çocuklarına nakdi sosyal ve eğitim yardımı sağlamaktaydı. Bir gün birde baktık bu özel yuvamız kapatılmış. Sebep içki içiliyormuş. Cumhuriyetin 100. yılında denizcilerin yaşadıkları.
Bu yazdıklarım bu ülkede denizcinin yaşadıklarının ancak % 25 i. Daha neler yazılabilinir ama sonuç… değişmeyen denizci bakışı ile ilgili.
CHP’nin en son vizyon toplantısında endüstriyel dönüşüm, iş gücü dönüşümü, enerji, gıda- hayvancılık, tarım ve istihdam vardı. Deniz ve denizcilerle ilgili bir damla duyuldu mu?
Kaptan
M.Ali SÖKMEN
Cumhuriyetimizin 100. yılına girerken biz denizcilerin (asker – sivil) çoğumuzun kalbi kırık ve bu bizi yavaşlatıyor…. Ayrıldık, ayrıştık, yıprandık, işsiz, mesleksiz, huzursuz, kimi zaman kahkahasız, kimi zaman umutsuz kaldık. Bana tekrar gelirsek, yapısal olarak şikayet etmeyi, mağduriyetten madalyalar takmayı, geleceği, onurlu kılan haksızlıklar üzerine inşa etmeyi, kin tutmayı sevmem.