Hepimizin çok iyi bildiği gibi dünyamız “küresel iklim krizi” adı verilen bir varoluş mücadelesi içindedir. Bunun yanı sıra COVİD-19 gibi pandemiler dünyamızı derinden sarsmakta ve hiç akla hayale gelmeyen zararlar vermektedir. Artık yorgun dünyamızda en önemli değerler temiz hava, temiz toprak ve temiz sudur.
Türkiye bugün dünyanın emperyalist tekellerinin hammadde deposu haline getirilmek istenmektedir. Türkiye’de bugün üretilen madenlerin çoğu ham ya da yarı mamül olarak ihraç edilmektedir ve bu bir sömürge madenciliğidir.
Bugün ayrıca gerçekte ihtiyaç olmadığı halde ihtiyaçmış gibi sunulan altın-gümüş-elmas gibi madenler için çok büyük çevre felaketlerine yol açılması kabul edilebilir değildir. Elektrik üretiyorum diyerek kömür santralleri çalıştırmak ve bu çerçevede milyonlarca ağacı ve çevresindeki tarım alanlarını ve köyleri sonsuza kadar yok etmek akılla mantıkla izah edilebilir değildir.
Bugün hepimizin yakından şahit olduğu gibi samanı bile yurt dışından ithal eden Türkiye, tarımsal bir çöküşün eşiğindedir. Üretici köylerimiz ve köylülerimiz kaderlerine terk edilmiştir. Köylerini, köylülerini ve tarımsal alanlarını korumakla görevli olan devlet kurumları, bugün uluslararası karteller ve yerli işbirlikçileriyle birlikte hareket ederek, köylerin haritadan silinmesi için köylülerimizi kandırmaya çalışmaktadır. Bugün artık “gözden çıkarılmış insanlarımız” vardır. Bu bir ülke yönetimi olamaz, bu bir strateji olamaz kısa vadeli küçük hesaplar için bir ülke göz göre göre yok oluşa sürüklenemez.
Bu konuda çalışmalar yapan bilim insanları, akademisyenler, gazeteciler ve vatandaşlar bu konuda yürütülecek çalışmalara her türlü katkıyı vermeye hazırdır. Türkiye’yi yönetenlerin aşağıda belirtilen konularda bir an önce adımlar atması gerekmektedir
:
1-Türkiye’deki vahşi madencilik uygulamaları derhal terk edilmelidir. Piyango çekilişi yapar gibi maden ruhsat ihalelerinin yapılmasına derhal son verilmelidir. Köylerimiz, köylülerimiz ve tarım alanlarımız emperyalist kartellere ihale edilemez. Madencilik çok sıkı denetim koşulları altında, çok sınırlı bir şekilde sadece ülke sanayisi için ve sadece devlet tarafından yapılmalıdır.
2-Kazdağları, Toroslar, Canik Dağları, Munzur, Uludağ, Amanoslar, Madra, Murat, Çiçekbaba, Erciyes, Ağrı, Eğrigöz gibi dağlarımızı kaybedersek ülkemizin geleceği de kaybolacaktır. Dağlar üzerinde ormanlar olsun ya da olmasın en önemli su kaynaklarıdır. Dağları param parça edilmiş bir ülke çöle dönecektir. Dağlarımızın param parça edilmesiyle bir binayı ayakta tutan kolonların parçalanması arasında hiçbir fark yoktur.
3-ÇED raporları özel şirketlere parayla hazırlatılan bir ticari faaliyet olmaktan çıkarılmalıdır. Bir başka deyişle parayla ÇED raporu satın alınması uygulamasına bir an önce son verilmelidir.
4-Siyanür, sülfürik asit gibi dünyanın en tehlikeli kimyasallarını kullanan ve doğa tahribatı en üst seviyede olan altın-gümüş madenciliğine derhal son verilmelidir. Tarım Kredi Kooperatifleri gibi çiftçileri korumak ve desteklemekle görevli kuruluşların altın madenciliği yapmaları kabul edilemez.
5-Mermer ocaklarıyla param parça edilen Isparta, Afyon, Muğla, Burdur, Antalya, Mersin ve Denizli’nin dağları kurtarılmalıdır. Dağları param parça ederseniz ne göllerimiz ayakta kalabilir ne de ırmaklarımız. Irmakları ve gölleri kurumuş, yeraltı suları çekilmiş ve sonuç olarak çölleşmiş bir ülkenin ise ayakta kalabilmesi mümkün değildir.
6-Türkiye’nin stratejik tarım ürünleri olan fındık, zeytin, buğday tarlalarının dibinde siyanür madenciliğine son verilmelidir. Fırat, Dicle, Gediz, Çoruh, Büyük Menderes, Yeşilırmak ve Kızılırmak gibi ülkeyi ayakta tutan su kaynaklarının yakınlarında ve bu su kaynaklarımızı olumsuz etkileyebilecek kimyasal madenciliğe son verilmelidir.
7-“Çevre, Orman ve İklim Değişikliği Bakanlığı” adı altında ayrı bir bakanlık olarak oluşturulmalıdır.
8-Çevre ve doğa eğitimi okullarda zorunlu ders haline getirilmelidir.
GAZETECİ İBRAHİM GÜNDÜZ