Çanakkale’ye gittiğimde Türk savunmasının gücünü gördüm
Admiralty benim Ege’ye Milford Haven ve Gibraltar yoluyla göndermeye karar verdi. 18 Mart 1915’te Çanakkale’den kötü haberler gelmeye başladı. Boğazda batırılan ve yaralanan gemiler vardı. Triumph’un 25 Mayıs 1915’te ve Majestic’in 27 Mayıs 1915’te batırılmasından sonra, bizimkiler bir süre için savaş gemilerinin önemli bir bölümünü güvenlik altına almak için Gökçeada ve Limni’nin koylarına çekip kara ordusuna topçu desteği sağlamak için torpidobot ve destroyer kullanılmasına karar verdi. Teknemin su çekimi az olduğu için, biz zırhlıların yerlerini alacaktık. Bizim toplarımız dik açılı olduğu için Türk mevzilerine daha fazla zarar vermeye başlayacak, ayrıca küçük gövdemizle Alman denizaltılarına kolay hedef olmayacaktık. Filoya katıldığım Belfast’tan açık denize ulaşıncaya kadar tam iki kez karaya oturdum. Hiç kimse bunların nedenini çözemedi. Daha ilk seferin başında başıma gelen bu iki karaya oturmayı düşününce, sonum hakkında karamsar düşüncelere kendimi kaptırdım. Neyse, sonunda Atlantik kıyısı ve Akdeniz seyrinden sonra Ağustos 1915’te Suvla Körfezi çıkarmasına katılmak için Çanakkale’ye ulaştım. Çanakkale açıkları bizim gemilerimizle doluydu. Hava çok ağırdı, Türkler müthiş bir şekilde bize karşı koyuyordu. Ben de diğer gemiler gibi yarımadanın bombardımanına katıldım.
Köstenada benim ikinci evim oldu
1915 Eylül’ü ile 1916’nın Şubat ayına kadar ise Midilli’nin Iero (Yera, Gera) Limanında konuşlandım. Liman girişi denizaltı ağları ve mayın tarlaları ile korunuyordu. Burada devriye görevi yaptım, devriyeler sıkıcı oluyordu. Burada şüpheli Yunan gemilerini sorguluyor, Türkleri gözlüyor ve onların gizli bataryalarını bombalıyordum. 1916 baharında İzmir Körfezi girişindeki Kösten Adasına yani şimdi Uzunada denilen adaya gönderildim. Uzunada askerlerimiz tarafından 1915 baharında işgal edildi. Uzunada’nın kuzeybatısı ve güneybatısında demirde kalabiliyorduk. Adanın güney ucunda küçük bir deniz piyade kıtası görevliydi. Adada bulunan en büyük köy de buradaydı. Adada Anadolu Rumları yaşardı. Hatta bu satırların yazarı benim ölümümden yarım yüzyıl sonra orada bulunan Anadolu Rumlarının evlerinde yaşamış. Adanın kuzey ucunda ise Kraliyet Hava Servisi’nden ( R.N.A.S.) bir grup asker, biraz düz bir arazide kendi hava pistini yaptı. Bu çalışmalarda adada yaşayan Anadolu Rumları da çalıştı. Bunlarla ilgili bilgileri “Long Island Gazette”de okuyabilirsiniz. Ayrıca adanın Kuzey ve Güney uçlarına birer postane açıldığı gibi, ada için özel pullar basıldı. Anlayacağınız adaya sahip çıkıyorduk.
Türkler de bu arada boş durmamış adayı üç yerden kuşatmışlardı. Bunlar Menemen- Üçtepeler, Urla-Menteş ve Mordoğan-Kumburnu idi. Bu mevkilere ağır bataryalar yerleştirdiler. Deniz hâkimiyeti bizdeydi, Türklerin suda değil bir gemisi, filikası bile yoktu. Ancak 1916 yılı Nisan ayında Uzunada’nın savunulamayacağı kesinleşti. 23 Nisan 1916’da Amiral de Robeck adayı ziyaret etti ve ziyaret sonunda adanın güney ucu tahliye edildi. Türkler 3-4 Mayıs ve 4-5 Mayıs 1916’da İzmir Limanından Mordoğan Kumburnu mevkiine top, silah ve mühimmat taşıyan mavnaları römorkörler ile götürdüler. Aysız gecelerde gerçekleşen bu olayı maalesef ben ve arkadaşlarım takip edemedik ve bu benim ve adanın sonuna giden yolu açtı. 6 Mayıs 1916’da Kumburnu’ndan açılan ateşle şaşkına döndüm. Biz adanın kuzeybatı demir yerindeki tüm gemiler, bataryanın top atışları nedeniyle açığa doğru seyretmeye zorlandık. Bu atışlarda hava pisti de darma duman oldu. Buradan yakıt ikmali yapmadan İzmir’i bombalıyorduk. Hatta bu birlikte Fransız dostlarımız da vardı.
Son gecem 14 Mayıs 1916..Ve İzmir’deyim
Sonum 14 Mayıs 1916 gecesi geldi. O gece 22.00 sularında Türk-Alman ve Avusturya-Macaristan topçusu beni vurdu. Gelen mermi makine daireme isabet etti, ciğerlerim yanmaya başladı. Yardıma bir gemi geldi ama yardım etmek imkânsızdı, zira topçu ateşi devam ediyordu. Bu sırada cephanem de patladı ve sahile yaklaşık 180 metre mesafede karaya oturdum. Ertesi gün karanlıkta bizimkilerin kurtarma ekibi adanın doğu ucundan sahile çıkarak, yanıma geldi. 15 gün boyunca işe yarar ne varsa bedenimden söküp aldılar. Çırılçıplak kalmıştım, kendimi çok kötü hissediyordum, artık nefes alamıyordum, tüm hayatım gözümün önünden film şeridi gibi geçti. Bizimkiler hani yaralı atları vururlar ya, işte bir portuça 45 kg. patlayıcı doldurup ateşlediler ve ben bunun sonunda ikiye ayrıldım. Ne omurgam kaldı, ne saclarım, ne postalarım. Hemen neyi hatırladım biliyor musunuz? Evet, denizle buluşmadan iki kere karaya oturmamı. Bu bir işaretmiş. Şimdi Uzunada’nın bereketli balıklarına ev sahipliği yapıyorum…
Uluç Hanhan
www.uluchanhan.com
1-Bir Zamanlar Uzunada, 2017, 2019
2-İzmir Körfezi Batıkları, 2021