KEKİK KOKULU CENNET
Roman, Teke Yarımadası diye bilinen Antalya bölgesinde Finike civarında yaşanmış olayları ele almaktadır. Burası kekik kokulu yaylalarında kuzuların meleştiği, insanlarının mutlu ve huzurlu yaşayabilecekleri “Cennet” diyebileceğimiz bir bölgedir. Ne var ki son yıllarda vahşice çoğalan mermer madenciliği yüzünden insanlar huzursuzdur. Çocuklar, hayvanlar hastalanmakta bitkilerde verim düşmektedir.
Roman köyün çobanı Adakçının sürüsüyle beraber karatepeye yürüyüşüyle başlar. Artık işler eskisi gibi değildir .Adakçı mermer ocakları ve damperli yük kamyonları arasından taş yığınlarının olduğu yerlerden aşırarak sürüsünü geçirmek zorundadır. Bu sırada mermer şirketine ait bir araçtan inen ormancı tarafından yolu kesilir ve sürüsünü oradan geçirdiği için idari para cezası yazılır.Ormancı itiraz etmek isteyen adakçıyı bir tokatla su birikintisine yuvarlar. Karatepeye vardığında bir çalının arkasında üstündekileri çıkarıp kurulamaya çalışan adakçı ağlamaktadır.
Sonraki sayfalarda işin biraz daha ayrıntısına girilir.”. Bir zamanlar buralarda Katran ağacı kutsal ağaçlardan sayılır, “Dağların kadısı katran, müftüsü de çam,” denirdi. Artık ne kadısı kalmıştı Alacadağ’ın ne de müftüsü. Sadece birkaç yıl içinde kesilen kızılçam, karaçam ve asırlık sedir ağaçlarının haddi hesabı yoktu. Koca orman acımasızca talan edilmiş, kel kel bırakılmıştı. İşini yürüten açıyordu ocağını, alıyordu alacağını. Her yanını haramiler sarmıştı Alacadağ’ın. Sahibi yoktu, bir koruyanı yoktu, acıyanı yoktu Alacadağ’ın. “
Sonra Erdal Hoca görünür. Eşi ve kendisi emekli öğretmendir. Çevre duyarlılığına sahiptir. Antalyadaki evlerini satıp biraz daha yukarılardaki yaylaya bir ev yapıp hayvan besleyip doğal yaşam yaşamaktadırlar. Sevilen devrimci, Aydın, önder bir insandır Erdal Hoca. Sırf asırlık bir çınar ağacını koruyabilmek için köy camisinin etrafını köşkle çevirmiş, hazır başlamışken caminin duvarını ve şadırvanını da onarıvermiştir.
Bu sırada bölgede huzursuzluk artmış halk mermer ocaklarına karşı neler yapacaklarını konuşmaya başlamıştır. İşte öyle bir toplantıda hiç aklımda olmadığı halde konuşması ve ataklığı yüzünden Erdal hoca platformun sözcüsü (lideri) olur. Erdal hoca mücadeleye önderlik ederken meşruiyete büyük önem verir. O yüzden yaptığı konuşma ve basın açıklamalarında sık sık “Ormanları korumanın bir anayasal görev olduğunu kendilerinin de bu görevi yerine getirdiklerini “ söyler. Ona göre mademki devlet milletin yararı için ortaya çıkmıştır ve milleti koruma iddiasındadır, o halde görevini yerine getirmelidir. Haksızlıklara izin vermemeli, her şeyden önce kendi koyduğu kurallara kendisi uymalıdır. Aksi durum anarşi olur ki bu da devletin varlığı ile bağdaşmaz”. Erdal hocanın bu sözleri adeta gelecekte yaşanacakları öngörmektedir.
Diğer kahraman Mustafa ortaya çıkıyor
Bu mücadelenin aşamaları inişli çıkışlı olur zaman zaman Erdal hoca tehditler alır.Ama sonunda başarırlar. Erdal hoca meşru mücadele fikrinde haklı çıkmış ve başarmıştır. Mahkeme mermer ocaklarının kapatılmasına karar verir. Bu sırada romanın diğer kahramanı Mustafa ortaya çıkar.
Mustafa ipsiz sapsız denilebilecek, karaktersiz kişiliğe sahip 30 yaşlarında evli bir gençtir. Üniversite için gittiği istanbulda ikinci yılında okulu bırakıp gazino hayatına girmiş ve bu hayat onun sonraki yaşamını şekillendirmiştir.
Mustafa mahkeme kararlarından kısa bir süre önce adını şanını bilmediği tesadüfen tanıştığı bir adam tarafından Kekik toplama göreviyle Erdal hocanın köyündeki bir barakaya yerleştirilir. Mustafa bu adama kendince Kirli Sakal adını takmıştır. Bu sırada Erdal hoca ile tanışırlar onun ekmeğini yer karısı hastalandığında ilaç parasını Erdal hocadan alır.
Erdal hoca ve arkadaşlarının mermer ocaklarının kapatılma kararını kutladıkları bir gece Mustafa Kirli sakaldan Erdal Hocayı öldürme emrini alır.Mustafa karaktersiz bir kişiliktir ama görev de büyüktür. Hazmedemez. Yapmak istemez. Çeşitli şekillerde kurtulmaya çalışır. Fakat vaadedilen para da gözünü kamaştırmaktadır. Gece rüyalar görür iki arada bir derede durumlar yaşar. Sırf öldürmeyi öğrenebilmek için önce Erdal hocanın köpeğini öldürür.
Sonunda yapamayacağına karar verir ve bunu Kirli Sakala söyler. Karşılığını oldukça sert görür. Kirli sakal dipsiz kuyunun dibinde Mustafaya ölümü yaşatır. Bir anda Ben mi Erdal hoca mı ikilemiyle karşı karşıya kalan Mustafa çaresiz Erad hocayı ve hatta eşini de öldürmeyi kabul eder.
Romanda Kirli sakalın Mustafa ya söyledikleri ve Mustafa’nın gel-gitleri sırasında kendi kendine söylediği sözler felsefi açıdan önem taşıyan sözlerdir. Mustafaya nasıl katil olunacağını anlatırken “Her cinayetin bir sebebi her katilin de bir bahanesi vardır mutlaka. Mühim olan onu bulabilmekte onu bir bulursan gerisi kolay gelir “ demişti kirli sakal.
Mustafa’nın sonraki günleri bu bahaneyi bulma çabasıyla geçer aslında.
“Ben buna mecburum, Vallahi de mecburum, Billahi de mecburum. Yoksa yapar mıyım? Yapmadığımda ne olacağını gördüğüm için başka çarem yok benim. Ya da Dipsiz Kuyunun dibidir akıbetim. Başkaları için kendimi feda edecek değilim. Bugüne kadar benim için kendini feda edecek bir Allah’ın kulunu görmemişken ben niye feda edecekmişim kendimi? Kapılarına varıp ayaklarına kapandığım, yalvar yakar yardım dilediğim insanlar bile el uzatacaklarına, bir tekme de onlar vurdular. Bugün bu haldeysem sebebi sadece ben miyim? Benim yeteneksizliğim, cahilliğim ve aptal oluşum mu? Kendileri için fazla bir değeri olmadığı halde küçücük yardımı bile esirgeyen insanların hiç mi suçu yok bunda. İşten atılan ben oldum. Dövülen, aşağılanan ben oldum. Param yok diye benim karımı becermeye kalktılar. Yine de ben miyim suçlu olan? Ben istemez miydim iyi bir mesleğe, varlıklı bir aileye sahip olmayı. İyi kazanıp iyi harcamayı istemez miydim? Ben mi istedim böyle olmasını? Herkesin kendi hayatı kendine… Beni kimse düşünmüyorsa, önüne gelen bir tekme vuruyorsa, ben niye düşünecekmişim başkalarını? Kendi çaresizliğim içinde yanıp kül olurken, bir de başkalarının derdine mi yanacağım? Hem… Neden zor olan hep benim gibilere düşüyor? Bak, adam öldürtmek için bile benim gibi birini buluyorlar. Bizi bu hale getiren onlar. Bizim bu halimizi kullanan yine onlar. Sanki onlara hizmet için gelmişiz bu dünyaya. İşimiz bu demek ki bizim… Sahibine hizmet için kurban edilip cennete gitmeyi umut eden bir kurbanlıktan ne farkım var benim? Şüphesiz Erdal Hoca iyi bir adam. Fakat onun iyiliği beni kurtarmaya yetmiyor. Önce benim hayatta kalmam lazım. Bunun için öldürmeye mecburum. Sonra bana para lazım Bunun için de…
Böylece Mustafa Erdal hoca ve eşini öldürür. Erdal hocayı öldürmek isteyenler en başından itibaren Mustafa’yı gözden çıkarmışlardır zaten. Cinayete hırsızlık suçu verip şüpheyi kendilerinden uzaklaştıracaklardır. Nitekim cinayetten sonra buluşma yerine gelmezler Mustafa- hem de cinayet aleti silahıyla birlikte- kıskıvrak yakalanır.
Meydan katliamcılara kalır
Olaylar Erdal hocanın öngördüğü şekilde gelişmiştir. Haksızlığı önlemekle görevli devlet görevini yapmamış meydanı katliamcılara bırakmıştır. Böylece düzen bozulmuş ve ilk olarak Erdal hocanın ve eşinin öldürülmesiyle anarşi başlamıştır. Sonraki gelişmelerde bu gidişin devamı niteliğinde olacaktır.
Erdal Hoca ve eşinin öldürülmesi büyük infial yaratır büyük kalabalıklar toplanır cenaze alayının mermer ocaklarının önünden geçişi sırasında büyük bir patlamayla şirketlere ait eksvatörler dereye yuvarlanır. Bunu yapan dağılan dumanların arasından yükselen Adakçıdır. Kendisi dayak yediğinde bunu kader gibi görüp duruma razı olan, ağlamakla yetinen Adakçı Erdal, hocanın öldürülmesi karşısında bu haksızlığı kabul edememiş, artık yeter dercesine isyan etmiş ve bütün halkın taktirini alacak şekilde gerekeni yapmıştır.
Ertesi gün kolluk güçleri her yerde Adakçı’yı aramış, bütün evlere baskın düzenlenmiş bakmadık ağaç kovuğu bile bırakılmamış ama Adakçıdan iz bulamamışlardır. Adakçı ve köpeği toraman adeta buharlaşmış uçmuşlardır. Kimine göre ülkenin değişik yerlerinde (Karadeniz’de- Kaz dağlarında) çevreci eylemcilerle birlikte görülmüştür. Kimine göre de hala bu dağlarda yaşayıp ormanları korumaya devam etmektedir. O halkın gözünde bir efsanedir artık.
Cenaze protesto miting alanı gibidir
Erdal Hoca ve eşinin cenazesi büyük bir eyleme dönüşmüş, yer gök insan olmuştur. Onları Antalya’da Bir andız ağacının dibinde toprağa verdiler mermer değmesin diye de mezarlarını tuğladan ördüler.
Aradan on beş yıl geçmiştir. İsmail sürünün ardından peşi sıra gelen 5 yaşındaki torununa bu olayları anlatmaktadır. Zeki bir çocuk olan torunu sorularla merak ettiği şeyleri dedesinin açıklamasını istemektedir. Eski mermer ocaklarının yerinde yeşermiş genç çam ağaçlarına bakan İsmailin gözleri dolmuş dudakları titrerken koşarak yanına gelen torunu ondan keçilere seslenmesini ister. İsmail torununu kırmaz, hep yaptığı gibi , avucunu yanağına götürüp haykırır.
“Ayyaaaah gah gah gah bırrrrrrr…”
Sesi Karatepe’nin üzerinden aşıp, Bey Dağları’na kadar ulaştı. Oradan Kızlar Sivrisi’ni dolaşıp, Toylak Karlığı’na vardı. Alacadağ’dan başlayıp, Teke Yarımadası’nın bütün yaylalarında ve ovalarında yankılanarak ince dere yataklarından süzüle süzüle geri döndü.
“Ayyaaaah gah gah gah bırrrrrrr…”
Gelen bir yankı sesimiydi yoksa hala bu ormanlarda dolaşan adakçının cevabımı? Bilinmez.
Romanda bir çevre mücadelesi anlatılır ama roman sadece o değildir. Kirli sakal ile Mustafanın konuşmaları daha da önemlisi Mustafanın iç konuşmaları da oldukça önemlidir.
“ Bugün bu haldeysem sebebi sadece ben miyim? Benim yeteneksizliğim, cahilliğim ve aptal oluşum mu? Kendileri için fazla bir değeri olmadığı halde küçücük yardımı bile esirgeyen insanların hiç mi suçu yok bunda. İşten atılan ben oldum. Dövülen, aşağılanan ben oldum. Param yok diye benim karımı becermeye kalktılar. Yine de ben miyim suçlu olan?”
NEDEN CENNETİN KANI ?
Olayın geçtiği yer gerçekten cennet denecek kadar güzel bir bölge. Hem biz doğayı bitki örtüsünü ve tüm güzellikleri anlatırken cennet demez miyiz? Yaşadığımız yeri cennet etmekten söz etmez miyiz. Bu bakımdan cennet bir idealdir aynı zamanda. İyiliktir, güzelliktir, huzurdur, mutluluktur.
Aslında öldürülen Erdal hoca mı yoksa cennet mi? Hangisi?
Akan kan Erdal hoca ve eşinin kanı mı yoksa cennetin kanı mı?
Belki de cennet kan ağlıyordur.
KAYNAK: https://www.akdenizgercek.com.tr/yuksel-sari-cevreci-buyuknohutcu-ciftine-adanmis-cennetin-kani-romanini-yayinladi#:~:text=’Cennetin%20Kan%C4%B1’%20isimli%20bu%20eser,aras%C4%B1ndaki%20%C3%A7at%C4%B1%C5%9Fmay%C4%B1%20derinlemesine%20ele%20al%C4%B1yor.&text=Yazar%20Y%C3%BCksel%20Sar%C4%B1%2C%20yapt%C4%B1%C4%9F%C4%B1%20a%C3%A7%C4%B1klamada,onlar%C4%B1n%20an%C4%B1s%C4%B1n%C4%B1%20ya%C5%9Fatmay%C4%B1%20ama%C3%A7lad%C4%B1%C4%9F%C4%B1n%C4%B1%20belirtti.