Deniz Kartalı

Bir zamanlar yediveren güllerimizdi Trakya ve Marmara Denizi…

O zamanlar, Trakya Türkiye’nin tarım ve hayvancılığa elverişli en verimli bölgesiydi. Bölgenin bilge çiftçileri o yıllarda Trakya’da 4 mevsim tarım yapıldığı için bereket kaynağı toprağın sunduğu mahsulü yedi veren gülüne benzetirler. Ayçiçeği, buğday, arpa, mısır, yulaf, çeltik…Şeker pancarı, bakliyat, sebze, envai çeşit meyveler, bağcılık… Anadolu florasındaki tüm zenginliğin handiyse tamamı…90’lı yılların başında Trakya’nın her yöresinde kurulmuş 1000’e yakın mandıra da peynir, kaşar peyniri gibi imalatı destekleyen hayvancılık bölgenin yedi veren gülüydü.

HALİT KONANÇ YAZDI

Bir zamanlar yediveren güllerimizdi Trakya ve Marmara Denizi…
1.307 views
16 Haziran 2021 - 11:18

Geçmişe mazi demeyelim o günleri hatırlayalım

O yıllar ülkenin en zengin çiftçileri Trakyalılardı. Tarım/gıda uzmanları Trakya’daki istihsalin tek başına Türkiye’nin gıda ihtiyacını karşılamak bir yana; Türkiye nüfusunun 7 katına yeter diyordu. 1980 sonrası devletin yanlış su ve tarım politikalarına bağlı bölgenin tarıma elverişli durumu ekonomik  kalkınma önceliğinden kademeli olarak çıkarıldı. Devlet 1980 sonrası Trakya’yı plansız sanayi yapılanmasına bağlı tekstil, kimya, deri gibi  işletmelerin yatırımlarına açtı. 1980 sonrası uygulanan teşvik politikalarına bağlı suya en fazla gereksinim duyan sanayi kuruluşları; tekstil, deri, gıda başta olmak üzere Ergene havzasını adeta işgal etti. 1980 öncesinde dokuma, deri, içki, ayçiçek yağ vd. sanayi kuruluşlarının Trakya’da toplam 180 civarındaydı. 2002 yılında DİE verilerine göre handiyse 5 ila 10’a katlandı. Sadece tekstil ve hazır giyim başta olmak üzere deri, kimya alanlarında faaliyette bulunan sanayi kuruluşları 291 oldu. 2010 yılı DİE verilerine göre sadece bölgedeki tekstil sektörüne bağlı örme, dokuma, hazır giyim, boya ve deri sanayi işletmeleri 680 oldu. Tekstil dalında üretim yapan tesislerin toplamı; devlet ve özel işletmeler dahil tüm yatırımların %33’üne ulaştı.

2010 DİE verilerine göre sayıları 680’e ulaşan  tekstil sektöründe üretim yapan dokuma, örme, apre, kasar, boya, hazır giyim vb. fabrikalarının 536’ı Tekirdağ/Ergene havzası, 94’ü Kırklareli, 50’si Edirne de kuruldu. 2002 DİE verilerine göre Trakya’da tekstil ve deri ağırlıklı imalat yapan sanayi kuruluşlarının %79’u Tekirdağ sınırları içinde kalan Ergene havzasında konuşlandığını söylemek mümkün. 6 Organize sanayi bölgesinin 4’ü Tekirdağ diğer ikisin de Edirne ve Kırklareli de kurulduğunu ve Trakya serbest ticaret bölgesini de bu verilere ilave etmek gerekiyor. Trakya da Ergene havzası ve nehrin Karadeniz’e ulaştığı güzergah üzerinde 2010 -2021arası faaliyete sokulan sanayi kuruluşlarından bahsetmeye sanım gerek yok.

Neden mi?

1980 – 2010 aralığında tarım ve hayvancılığın Trakya da plansız sanayileşmeye nasıl peşkeş çekilerek ikame edildiğinin içler acısı belgesi her şeyi yeterince açıklıyor.

1980 sonrası yerli ve atalık tohum dâhilinde yapılan tarımın endüstriyel tarıma ikame oluşundan da söz etmek gerekiyor.

Devlet(merkezi otorite hükümetler) hububat ekiminde ithal tohuma dayalı üretimi teşvik etmek için bir dizi kampanya ve kararları uygulamaya koydu.

Adeta çiftçiye şantaj yaparcasına ithal tohum kullanan çiftçilere kredi vb. destek verdi.

Yerli ve atalık tohum kullanan çiftçiler üvey evlat muamelesi gördü.

Eş zamanlı zirai tarım ilaç ve kimyasal gübre kullanımını da teşvik etti.

İlerleyen zaman içinde sertifikasyon dayatması ile çiftçilerin hibrit tohumlar kullanmasını yasal zorunluluğa dönüştürerek yerli tohumlar ile yapılan tarımı  devre dışı bıraktı.

Aşırı su kullanımına bağlı  yapılan endüstriyel tarım nedeni ile topraklarda çoraklaşma ve tarımsal dere ve yeraltı su kaynaklarında hızla azalma başladı.

Küresel iklim değişimine bağlı olumsuzluklar nedeni ile 5 ila 30 mt. derinlikten çekilen yeraltı suları 60 ile 200 mt.lerden çekilmek zorunda kaldı.

Artan su giderleri çiftçilere yansıtıldı.

Tarımsal üretim girdileri mazot, enerji  vd.lerine bağlı artan çiftçiler handiyse üretim yapamaz hale düştü.

Ağırlıklı olarak genç kadınlar ve erkekler düşük ücretler ile tekstil vd. alanlarda sanayi kuruluşları da çalışmaya yönlendirildi.

Trakya kadar yüz ölçümü olmayan,  en yüksek nüfus yogunluğuna sahip ülkeleden biri olan Hollanda dünyanın en büyük tarımsal ürün ihracatcısı.

Yüz milyarlarca dolarlık ihracat yapıyor.

Kendi toprağının her santimini kullanmanın dışında toprak ithal ederek ileri teknolojileri kullanarak optimum tarımsal üretim yapıyor.

Binaların çatılarını dahi tarımsal üretime dönüştürüyor.

 

Biz; alem gider Mersin’e biz gideriz tersine yolculuğumuza hız kesmeden devam ediyoruz.

 

Marmara Denizi…

Dünyanın sınırları ülkemiz içinde olan tek deniz.

Okyanusun Akdeniz ve Karadeniz üzerinden değişimine akvaryum bağlamında işlevsel özelliğe sahip deniz.

Sayısız büyük küçük yerli ve göç balık türlerine ev sahipliği yapan deniz.

Gezegenin hiç bir yerinde bu özelliği taşıyan başka  su kütlesi yok.

Maalesef bu eşsiz hazineyi bataklığa dönüştürmek üzereyiz.

Marmara’yı özellikle 80 sonrasında endüstriyel balıkçılığın ikbali dahilinde o kadar kötü kullandık ki..!

Besin zincirini kââle almadan;

önce büyüklerini ardından  küçüklerini alarak içinde ne var ne yok yağmaladık.

Marmara’nın deniz orman, mera, çayır, mercan, alg vb. kıyılarındaki bitki örtüsünü adeta çöl’e çevirdik.

Sucul dünyanın kendine özel ekosistemini korumasına ve yenilenmesine asla izin vermedik.

Aşırı avcılık yöntemleri ile Marmara’yı kurutmanın eşiğine geldik.

Konuya duyarlı bilge balıkçı, bilim insanları ve aktivistler; 90’ların sonunda balıkçılığı yönetenlerin dikkatini çekmek için besin zincirinin bozulmasına neden olacak avcılığın ve kıyıların betonlaşma dahilinde sakıncalarına dair uyarılarda bulunduk. Marmara ve boğazlarda yüksek teknoloji ile  aşırı ve sınırsız avcılık yapılmasın. Marmara’da avcılık küçük ölçekli balıkçılık yöntemleri ile yapılsın dedik kıyamet koptu… Endüstriyel balıkçılığı destekleyenlerce balıkçı düşmanı ilan edildik tehdit ve hakaretlere maruz kaldık.

Marmara denizinin 2007 de musilaj/salya ile “benim yasalarıma uymamakta direnmeye devam ederseniz felaketiniz olacağım” uyarısını önemseyen bilimci, balıkçı ve aktivistler ne yapılması gerektiğine dair düşünce ve önerilerini balıkçılığı yönetmekten sorumlu olanların dikkatine sundu. 2007 de ki musilaj/salya olayının yaşanması sonrası düzenlenen toplantılarda;

Kıyıların özellikle korunması gerektiğini ve Marmara da 50 metre altında endüstriyel avcılığın yasaklanması gerektiğini…

Bu alanda sadece küçük ölçekli avcılık yapılırsa Marmara’daki popülasyonun 3 – 4 yılda dengelenebileceğini ve kıyıların betona dönüşmesine engel olunması gerektiğini söyledik. Merkezi otoritenin balıkçılıktan sorumlu olan Su ürünleri Daire Başkanı Durali Koçak ve ekibine; deniz bilimcilerinin(Nezih Bilecik, Ömer Faruk Kara) katkıları ile hazırlanan dosya sunduk. Yine malûm kişi ve kurumların bildik saldırı, hakaret ve tehdit içeren tepkileri ile karşılaştık. Lobi, para vb. yöntemler ile etki altına aldıkları siyasiler, basın ve merkezi otorite nezdinde balıkçılığa zarar verenler olarak tanımlandık. 2007 ye göre çok daha büyük tehlike arz eden soruna dair bugün de öncelikli sorunun  çözümünün  Marmara’nın  endüstriyel avcılığa kapatılmasından geçtiğini  söylemek zorundayız.

Diğer önlemler de elbette zaman kaybedilmeden eş zamanlı çevre kirliliğini önleme bağlamında acil devreye sokulmalı.

Özellikle derin deşarj yöntemi ile Marmara’ya salınan arıtma işlemi görmeyen uygulamalardan derhal vazgeçilmeli. Trakya ve Marmara’da endüstriyel vahşi tarımdan, ilaç ve kimyasal gübre kullanımından vazgeçilerek yerel tohumlar ile uygulanabilirliğe dönülmeli. Ergene’nin derin deşarj yöntemi ile Marmara’ya boşaltılan kimyasal zehir  içeren atık işlemine derhal son verilmesi ve aşırı su kullanımına bağlı sanayi faaliyetlerinin kademeli olarak tarımsal verimliliğe uygun olmayan  alanlara kaydırılması… Halihazırda bu üretim faaliyetlerini sürdüren sanayi kuruluşlarının zehirli atıklarını arıtma  sistemlerinin devlet ve yerel yönetim iş birliği ile çok sıkı kontrol edilmesi… Kısaca üçlü koruma sistemi olarak tanımlayabileceğimiz önlemleri eş zamanlı almadan Marmara da sucul yaşamı sonlandıracak felaketi önlemek mümkün değil. Bilim insanları; Marmara’da artış gösteren deniz anası ve musilaj baskısını gıda, temizlik ve gübreye dönüştürecek sistemin kurulabileceğine dair önerilerde bulunuyor. Öneriler çok önemli ve uygulamaya geçirilmesi gerekiyor.

Asıl önlemler eş zamanlı devreye sokulmadan Marmara’nın temizlenmesine yönelik bu vb. çözümler maalesef geçici olmaktan, yaraya pansuman müdahalesi olmaktan öteye geçmez. Bir zamanlar yediveren gülü olarak tanımlanan  Trakya ve Marmara deniz’ine dönüş mümkün.

Türkiye..!

Gezegeni yıkımın son yok oluş eşiğine getiren

küresel felakete neden olan endüstriyel tarım ve gıda üretiminden

sadece Trakya ve Marmara denizini  kurtararak dünyanın en önemli tarım, gıda ve sucul kaynağına sahip olabilir.

Küresel sermayeyi yönetenlerin öncelikli olarak yatırımlarını tarım ve gıdaya yönlendirdiğini göz ardı etmemek gerekiyor. Vahşi kapitalizmin tarım ve gıda baskısına karşı geriye dönüş yapılamaz ise..! Olası salgın/hastalıklara bağlı açlık ve ölümlere hoşgeldin demek zorunda kalacağız…

Merkezi otorite ve yerel yönetimlerin Marmara ve boğazlarda  geçimi balıkçılık olanlar içinde alması gereken önlemler de çok önemli. Devlet öncelikle Marmara denizini balıkçılık dâhilinde doğal afet bölgesi ilan etmeli. Marmara’yı olta dahil tüm avcılığa geçici olarak kapatmalı. Marmara’daki çevre, su bilim/ürün fakülte ve enstitü temsilcilerinin oluşturacağı alt bilim kurulunun verilerine göre kademeli olarak avcılık faaliyetlerine izin verilmeli.  Ruhsat sahibi kooperatiflerde üye olan balıkçılara afet fonundan geçimlik ödeneği tahsis etmeli.

 

Tarım, ulaştırma, ticaret, iç işleri(valilik ve kaymakamlık), çevre bakanlığı, merkez/birlik kooperatifleri ve yerel yönetimler ile koordinasyon oluşturmalı. Marmara’daki balıkçı kooperatif barınaklarının derhal turizm dâhilinde hizmet amaçlı kullanımına dair olağan üstü şartlar içeren tebliğ çıkarmalı. Kooperatiflerin envanterine kayıtllı teknelerin yerli ve yabancı turizme hizmette bulunması için geçici afet yönetmeliği düzenlenmeli. Marmara Denizi ekosisteminin iyileşmesi için sucul canlılığa/balığa ihtiyacı var.

Bu ihtiyacı öncelikli kabullenmezsek..! Eşeği sürecek Niğde olmayacak…

DENİZ EMEKÇİSİ-AKTİVİST

HALİT KONANÇ

KÖŞE YAZARLARI
GÜNLÜK HABER AKIŞI
STM’DEN DUVAR ARKASI RADAR
GÜNLÜK HABER AKIŞI
ÇiN UZAY HACMİNİ ARTIRIYOR
GÜNLÜK HABER AKIŞI
DAĞIN KRALI
GÜNLÜK HABER AKIŞI
TOPRAK ZAFERE SÜRÜYOR
GÜNLÜK HABER AKIŞI
CAM ŞİŞE ATMA ORMANI YAKMA
GÜNLÜK HABER AKIŞI
SHENZHOU 15 YERYÜZÜNE DÖNDÜ
GÜNLÜK HABER AKIŞI
İSTANBUL PLAJLARI YAZA HAZIR
GÜNLÜK HABER AKIŞI
HAYDİ GÖLDE BALIK TUTALIM…
GÜNLÜK HABER AKIŞI
RENK KODLU MARS HARİTASI
GÜNLÜK HABER AKIŞI
Bugün Dünya Yunus Günü!
GÜNLÜK HABER AKIŞI
YUNANİSTAN’DA TREN KAZASI
GÜNLÜK HABER AKIŞI
RÖMORKÖR ALABORA OLDU
GÜNLÜK HABER AKIŞI
TÜRK GEMİSİ KARAYA OTURDU
GÜNLÜK HABER AKIŞI
EYT 1 YIL ERTELENEBİLİR
GÜNLÜK HABER AKIŞI
ENGELLİLERİN ACI FERYATLARI
GÜNLÜK HABER AKIŞI
YİNE SINIFTA KALDIK
GÜNLÜK HABER AKIŞI
SULAK ALANLARI ONARMA ZAMANI
GÜNLÜK HABER AKIŞI
Anneler Günü Kutlu Olsun

Copyright © 2024 Deniz Kartalı. Tüm Hakları Saklıdır.   |   Gizlilik Politikası